Ana içeriğe atla

POYRAZ ESİNTİSİ


Yaz sakinliğiyle hayatı yavaşlatıp, Karadeniz’e özgü hırçınlığımızı tam beklemeye aldı derken; yazın tam ortasında bir deli poyraz geldi…
Poyraz, Karadeniz’in üzerinden denizin suyunu havalandırarak, ağaç dallarını bir sağa, bir sola sallayarak sıcaktan ve rutubetten bunalmış canımızı ayağa kaldırdı. Taşra’da ağır bir kağnı arabası gibi ilerleyen zamanın ömürle alakası olmadığını hatırlamak için poyrazın sesini duymaya ihtiyacım vardı…
Dünyanın uğraştığı bir çok soruna Akçakoca’dan bakınca; insan olarak duyarlılığımızı yitirmesek de, küçük taşra muhabbetine kapılıp, bir süre sonra da unutmaya başlıyoruz. Çünkü, taşrada yaşamak; büyük şehirlerin kaosundan bıkanlar için bir sığınma yeri, içinde yaşayanlar içinse merkezden uzak olmak anlamına geliyor.
İletişim çağı, sizin taşrada her şeyden bi-haber yaşamanıza izin vermese de, o “her şey” denilen şey gözden uzak, gönüllerden ıraktır. Üzülürken de, sevinirken de yüreğinizde bir şey eksik kalır.
İşte tam da böylesine taşralı olmayı sorgularken, Poyraz öyle bir esti ki, “taşramı” aldı götürdü… Yaşadığımız çağda taşra diye bir yer kalmadığını, hangi deliğe kaçarsak kaçalım merkezden uzaklaşamayacağımızı,Bizi uzak kılanın mekanlar değil, içimizdeki “taşra”lar olduğunu hatırlattı.
Bir taşra insanını küçük şeylerin mutlu edeceği gibi bir yanılgım da Akçakoca’ya yerleştiğim şu birbuçuk yılda bitti. Çocukluğumuzda kurulan panayırların çok eskilerde kaldığını, kendileri için düzenlenen şenlikte köylülerin cümbür- cemaat katılmak yerine uzakta durduklarını, bir arada kaynaşmanın ve yakınlaşmanın artık çok zor olduğunu anladım.
Ve her tarafı betonlaşmaya başlamış Akçakoca’da; başka kentlerden kopyalanan ve asırlık ağaçlara kurban edilen beton yollar, geçmişin tüm güzelliklerinin gerilerde kaldığını hatırlatıyor. Sıcak asfaltın altında yatan hayallerim yapış yapış erimeye başladığında, bir mucize gibi esmeye başlayan poyrazın önünde bir martı gibi kanatlanıp uçmak istiyorum.
Uçma arzusu, Oscar Wilde’ın Mutlu Prens hikayesini hatırlatıyor. Hikaye,
Şehrin en yüksek tepesine konan Mutlu Prens heykelinin, gördüğü yoksulluk karşısında çok mutsuz olduğunu anlatır. Onu bu mutsuzluğundan kendisine sığınan küçük bir kuş kurtarır. Mutlu Prensin isteğiyle, kendisindeki tüm değerleri mücevherleri, prensin söylediği evlere taşır… Kanatlanıp uçtuğumda gördüklerim Mutlu Prensin gördüklerinden çok daha fazlasıydı; Bir tarafta açlıktan ölen insanlar, diğer tarafta çöpe atılan tonlarca ekmek, gıda… Halkına ateş kusan silahlar… Doğayı yok eden petrol artığı çöpler, göklere uzanan ruhsuz bloklar…
Poyraz alıp, götürse uzaklara gidecek hiçbir yer yok. Dünya çok küçük.
Biz insanlar da onu habire tüketen böcekler gibiyiz. Nereye baksam, artıklarımız… Bencilliğimizle kirlenmiş ruhlarımızı poyraza versek de götürse okyanuslara bıraksa… Bir arada, insan-insan ve diğer canlılarla birlikte yaşamayı öğrensek… Ah Poyraz, bunca gürültü, köpürtü sende ama… elinden bir şey gelmez mi? Yine insanı insan mı kurtaracak?
İnsan, insan… kaç ölçek çekeriz, insan olmalarımızla?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AKÇAKOCA'YI SEVİYORSANIZ BU PROJEYİ DURDURUN!

SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ.. . Liman bölgesinde, Toki ile kentsel dönüşüm için anlaşma yapılarak yıkılan dükkanların yerine AVM yapılmasının Akçakoca'nın merkezine yapılan liman inşaatından sonra en büyük kötülük olacağını düşünenlerdenim. Birşey olup bittikten sonra ah vah etmenin artık kaybedilenleri geri getirmediğini, çok büyük fayda sağlayacak limanın Akçakoca'nın turizm merkezindeki kumsalı yok ederek, aynı zamanda turizmi de bitirdiğini yaşayarak öğrendik.  O bölgeye bir çivi bile çakılmadan önce diyoruz ki; NE OLUR BU İŞTEN VAZGEÇİNİZ. Belediye Başkanlığını kim kazanırsa kazansın, bu projeyi durdurmak için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek bu projeyi iptal ettirmelidir. Ben Sayın Başkan'ın bu projenin iptaline olumlu bakacağını düşünüyorum. Çünkü; son zamanlarda kendisi de dikey mimarinin kentlere verdiği tahribatı görmüş ve yatay mimariyi savunmaya başlamıştır.  Projenin revize edilerek tek katlı bina yapılmalı ve içinde; balık restoranların

Ağustos Böceği ile Katamaran

MÖ 6. yüzyılda yaşamış, eski Yunan masalcısı Ezop’un   masal kahramanları hayvanlarmış... Bu masallardan Ağustos Böceği ile Karınca’nın masalını bilmeyen yoktur. Masal, eğlenmeyi çok seven Ağustos Böceği ’nin bütün bir yaz şarkı söyleyip, eğlenirken, tam tersini yapan Karınca ’nın bütün yaz çalışarak, kış için erzak deposunu doldurduğunu anlatır. Ve acımasız kış gelir, Ağustos böceği bütün yaz eğlenmekten ambarına yiyecek koymaya zaman bulamamıştır. Çaresiz aç kalınca komşusu Karınca’nın kapısını çalar. Karınca’nın cevabı kıştan daha acımasızdır; “Madem bütün yaz saz çaldın, oynadın, şimdide oyna öyleyse” der ve kapıyı Ağustos Böceğinin yüzüne kapatır... Bu masalı çocukluğumdan beri çok acımasız bulmuşumdur; Ağustos Böceği’nin bütün yaz sıcaktan, çalışmaktan yorulmuş karıncalara ve diğerlerine şarkılar söyleyerek, neşe katarak hayatlarını kolaylaştırdığını düşündüğüm için acımasız bulmuşumdur. Eğer arkadaş olmayı başarsalardı; Çalışmaktan başka amacı olmayan Karınca ile eğlen

ÇUHALLI PLAJI NASIL DÜZENLENMELİ?

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR  Şezloglar boş olarak kumsalı işgal ederken... Belediyemiz geçen yıl  Çuhallı Plajı'nı parselleyerek kiraya verince halka ayrılan plajda şemsiyemizi koyacak yer bulamadık. Belediyemizin Çuhallı Halkı'na  reva gördüğü aşağıdaki resimde görüldüğü gibi oturmak zorunda kaldık.  Çu hallı Dernekleri, Çuhallı Gençlik Nerede siniz?     SAYIN YEMENİCİ, AKÇAKOCA BELEDİYE BAŞKANI Halka hizmet bu mudur? "Çuhallı plajı’nda yer yoksa Kale Plajı’na gidebilirsiniz." Turizm Derneği’nin düzenlediği iftar yemeğine katılan Başkan Yemenici; “ Kumsalları işletmecilere kiraladıklarını, halk içinde belli bir alan bıraktıklarını “ söyledi.  "Kiracının kumsalda kiraladığı alanın tamamen kiracıya ait olduğunu, kiraladığı alana istediği gibi şezlong açabileceğini “ söyleyen Yemenici, Halka ayrılan alanın yeterli olmadığı, boş şezlonglar açık olarak güneşlenirken halkın tıkış tıkış oturmak zorunda kaldığının beli