Ana içeriğe atla

MERHAMET DUYGUSU YOK OLUNCA, ZALİMLERİN DAVULLARI ÇALMAYA BAŞLAR.

İnsanın yüreğinde ne kadar sevgi, ne kadar şefkat varsa o kadar insanlaşır.
İnsanlık tarihi boyunca, insan, yaşayan en acımasız canlı olmuş, güç, iktidar ve para için kendi soyundan gelen nice insanı katletmiştir. Bu yüzden insanlık tarihi biraz da savaşlarla, katliamlarla dolu bir tarihtir.
Gücü, iktidarı ve parayı ellerinde tutanlar, iktidarlarını sürdürebilmek için
Yoksullardan ordular kurarlar ve ölmeyecek kadar besleyerek, onları kendileri gibi yoksul olanlara karşı kullanırlar. Bunu yaparken, medyadan güç alarak insanları yalnızlaştırırlar ve “her koyun kendi bacağından asılır” derler. İnsanlara, paraya ve güce tapmayı öğretirler. Gücü eleştiren biri çıktığında, en başta yakınları olmak üzere ( sözde korumak için) koro halinde “ Sivrilme, göze batma, herkesi karşına alma” demeye başlarlar. Bu “HERKES” diye bahsi geçenin aslında ahali ile alakası yoktur. Bahsedilen “HERKES” iktidardır. Eğer küçük bir kasabada yaşıyorsan bu “HERKES” kasabanın gelir düzeyi yüksek insanıdır, kendi elleriyle seçtiği politikacısıdır, bürokratıdır. Kasabalarda büyük şehirlerden farklı olarak “HERKES” olma durumu; gelir düzeyi birçok insanla eşitlense de babadan oğula geçer. Bu nedenle kasabalının geneli onları sevmese de karşı çıkmayı, eleştirmeyi göze alamaz.
Kasabada kent kültürünün oluşması ve“gizli ağalık”durumunun değişmesi için Yerli halkın dış dünya ile temas kurması veya daha çok göç alması gerekir.

Sözün kısası; Yaşadığımız kasabada, ikiyüzlülük, riyakarlık giderek artmış, insanlar, birbirini çekemez olmuştur. Yoksulluk artarken, içe dönük ve yalnızlaştırılmış insanlar, var olan durumlarıyla yüzleşmemek için adeta, bütün enerjilerini duyarsız kalabilmek için harcamaktadırlar. Akçakocalı ile birebir konuştuğunuzda en sık duyduğunuz sözcük “ Akçakocalı adam olmaz, yeniliğe, öğrenmeye kapalıdır” benzeri cümlelerdir. Bu, bir gerçeklikten çok, insanların ne kadar umutsuzluğa kapıldıklarını ifade etmektedir. Bir başka içler acısı durumda, Küçücük ilçede “öteki çarşı” “çuhalı çarşısı” ayırımıdır. Bu iki çarşı, anlamsız ve akıl dışı bir şekilde birbirini sevmez ve ötekileştirerek bakar. Böyle bir coğrafyada var olan zenginlikleri paylaşmak yerine düşmanlıkları öne çıkarmak kime ne kazandırıyor? Bu yüzden öncelikle “Öteki çarşı, çuhalıyı sevmez, Düzce Akçakoca’yı sevmez, Akçakoca hiçbirini sevmez” anlayışından kurtulmak ve Yunus Emre’nin ünlü deyişiyle “ Ben insanı severim/ yaradan da ötürü” anlayışını kabul etmek gerekiyor.

Çünkü; sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük yaygınlaştıkça, kötüler ve zalimler kendi alanlarını genişletmeye devam ediyorlar. İyiyi susturup, kötüye, zalime alkış tuttukça, daha bir dibe batıyor, insanlığımızdan çıkıyoruz. Lütfen, birazcık samimi olun, kendinizi kandırmayın. Hergün yüzyüze baktığınız insanlardan, hangisi, zalim, hangisi bencil, hangisi cimri, hangisi yalancı, bilmiyor musunuz? Başkasının dediğine bakarak değil, gerçekten kendi gözlemlerinizle, iftira ve yalandan arınmış düşüncelerinize kulak verdiğinizde doğru davranışın ne olduğunu kolayca hissedebilirsiniz. Her insanın içinde iyi ve kötü yan yana yaşar. İçimizdeki kötülüğü dışarı çıkarmak çok kolay, iyiliği yaşatmaksa zordur. Ama kötülüğün, fesatlığın egemenliğiyle bir arada nasıl yaşayabileceğiz? Biliyorum ki, çoğunuz bu durumdan hoşnut değilsiniz, kendinizi güvenilmez bir arenada yalnız hissediyorsunuz. İyi insanlara destek olmaya bile çekindiğiniz oluyor. Bu yüzden; İyi insanların “aman şimdi sivrilmeyelim” korkusuyla daha bir yıldıklarına, sessiz kaldıklarına tanık oluyoruz. İyi insanlar, ünlü üç maymun figüründeki gibi “GÖRMEDİM-İŞİTMEDİM-KONUŞMADIM” rollerini üstlenince, zalimlerin ağzından çıkan tek bir sözcük bile davul sesi gibi çınlıyor kulaklarımızda…

İnsan olmak için önce şiddete sessiz kalmayacaksın !Dayakla ne insan ne de hayvan terbiye olmamıştır. Sadece dayak atanı insanlıktan çıkarmıştır, o kadar. Söz söylemekten aciz olan insanlar ve ZALİMLER Şiddete başvurur. Şiddete başvuranı dışlamazsak, cezalandırmazsak bizler de suça ortak olmuş sayılırız. Çünkü biz İNSANIZ, MAYMUN DEĞİLİZ. Nedeni ne olursa olsun; karısına, çocuğuna, öğrencisine dayak atanları anlamak mümkün değil. Sevgi ve şefkatin insanları değiştirme gücünün, dayaktan daha fazla olduğunu bir anlayabilseydik…

Vur beline bastonu !“Bir ayağım çukurda” derdi ananem… Merhametliydi… Kimseyi kapıdan çevirmezdi… Bahçesinde kediler, köpekler gezinirdi… Ama şimdi bakıyorum da bazı yaşlı kadınlar nerede bir kedi, köpek görseler ellerindeki bastonu hayvanların beline indiriyorlar. O zaman nerde bizim o eski merhametli yaşlılarımız, nerde bu süpürgesi eksik yaşlı “kocakarılar” diye geçiyor içimden.
Yoksa önce yaşlı nineler mi cadıya dönüştü de Akçakoca halkı zalimlere teslim oldu? Oysa Cuma günleri tıklım, tıklım dolu camilerin önü. Merhameti olmayanların Allah’tan merhamet istemeye yüzleri var mı ki.
O zalimler, dünyanın sadece kendilerine mi bahşedildiğini sanırlar…
Sevgili komşumuz Saime Teyze,senin cömert ve merhametli yüreğine sahip kaç yaşlı kaldı Akçakoca’da? Kalanların mübarek ellerinden öpmek isterdim…
Bu dünyadan göçerken torbalarımızda; ister insana karşı yapılsın, ister hayvana karşı, yaptığımız kötülükler ve iyilikler olacak…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AKÇAKOCA'YI SEVİYORSANIZ BU PROJEYİ DURDURUN!

SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ.. . Liman bölgesinde, Toki ile kentsel dönüşüm için anlaşma yapılarak yıkılan dükkanların yerine AVM yapılmasının Akçakoca'nın merkezine yapılan liman inşaatından sonra en büyük kötülük olacağını düşünenlerdenim. Birşey olup bittikten sonra ah vah etmenin artık kaybedilenleri geri getirmediğini, çok büyük fayda sağlayacak limanın Akçakoca'nın turizm merkezindeki kumsalı yok ederek, aynı zamanda turizmi de bitirdiğini yaşayarak öğrendik.  O bölgeye bir çivi bile çakılmadan önce diyoruz ki; NE OLUR BU İŞTEN VAZGEÇİNİZ. Belediye Başkanlığını kim kazanırsa kazansın, bu projeyi durdurmak için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek bu projeyi iptal ettirmelidir. Ben Sayın Başkan'ın bu projenin iptaline olumlu bakacağını düşünüyorum. Çünkü; son zamanlarda kendisi de dikey mimarinin kentlere verdiği tahribatı görmüş ve yatay mimariyi savunmaya başlamıştır.  Projenin revize edilerek tek katlı bina yapılmalı ve içinde; balık restoranların

Ağustos Böceği ile Katamaran

MÖ 6. yüzyılda yaşamış, eski Yunan masalcısı Ezop’un   masal kahramanları hayvanlarmış... Bu masallardan Ağustos Böceği ile Karınca’nın masalını bilmeyen yoktur. Masal, eğlenmeyi çok seven Ağustos Böceği ’nin bütün bir yaz şarkı söyleyip, eğlenirken, tam tersini yapan Karınca ’nın bütün yaz çalışarak, kış için erzak deposunu doldurduğunu anlatır. Ve acımasız kış gelir, Ağustos böceği bütün yaz eğlenmekten ambarına yiyecek koymaya zaman bulamamıştır. Çaresiz aç kalınca komşusu Karınca’nın kapısını çalar. Karınca’nın cevabı kıştan daha acımasızdır; “Madem bütün yaz saz çaldın, oynadın, şimdide oyna öyleyse” der ve kapıyı Ağustos Böceğinin yüzüne kapatır... Bu masalı çocukluğumdan beri çok acımasız bulmuşumdur; Ağustos Böceği’nin bütün yaz sıcaktan, çalışmaktan yorulmuş karıncalara ve diğerlerine şarkılar söyleyerek, neşe katarak hayatlarını kolaylaştırdığını düşündüğüm için acımasız bulmuşumdur. Eğer arkadaş olmayı başarsalardı; Çalışmaktan başka amacı olmayan Karınca ile eğlen

ÇUHALLI PLAJI NASIL DÜZENLENMELİ?

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR  Şezloglar boş olarak kumsalı işgal ederken... Belediyemiz geçen yıl  Çuhallı Plajı'nı parselleyerek kiraya verince halka ayrılan plajda şemsiyemizi koyacak yer bulamadık. Belediyemizin Çuhallı Halkı'na  reva gördüğü aşağıdaki resimde görüldüğü gibi oturmak zorunda kaldık.  Çu hallı Dernekleri, Çuhallı Gençlik Nerede siniz?     SAYIN YEMENİCİ, AKÇAKOCA BELEDİYE BAŞKANI Halka hizmet bu mudur? "Çuhallı plajı’nda yer yoksa Kale Plajı’na gidebilirsiniz." Turizm Derneği’nin düzenlediği iftar yemeğine katılan Başkan Yemenici; “ Kumsalları işletmecilere kiraladıklarını, halk içinde belli bir alan bıraktıklarını “ söyledi.  "Kiracının kumsalda kiraladığı alanın tamamen kiracıya ait olduğunu, kiraladığı alana istediği gibi şezlong açabileceğini “ söyleyen Yemenici, Halka ayrılan alanın yeterli olmadığı, boş şezlonglar açık olarak güneşlenirken halkın tıkış tıkış oturmak zorunda kaldığının beli