Ana içeriğe atla

NE KADAR AHLAKLIYIZ?

Toplumsal hayatta ne kaybedilirse, en çok o konuşulur, denir. Bizlerde çok fazla konuşmaya başladık; çünkü, birlikte yaşadığımız insanlarla aramızda giderek büyüyen güvensizliği aşmanın tek yolu ahlaktan geçiyor. Ama önce AHLAK deyince ne anladığımızdan bahsedelim:

Ahlakın sözlük anlamı: “1-insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü. 2. kişide huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan nitelikler.” olarak açıklanmaktadır.

Ben bu açıklamayı yeterli bulmadığım için felsefi açıdan tanımlanan ahlakın ''iyi'' ve ''doğru'' gibi kavramlar üzerinden oluşturduğu evrensel ahlak kriterlerinden neleri kaybettiğimizi veya aradığımızı anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken de basit anlaşılabilir örnekler vereceğim.

Mesela, bir arkadaşınız kendisi yokken kalabilmeniz için size evinin anahtarını verdi, eve gittiğinizde arkadaşınızın masanın üzerinde unuttuğu Özel bir şahsa yazmış olduğu mektubu fark ettiniz. Ne yaparsınız?

1-Tabii ki okurum, arkadaşım benden saklamaz.

a-Okuduğumu arkadaşıma söylerim.

b-Kesinlikle söylemem, anlamasın diye aynen bulduğum gibi bırakırım.

2-Asla okumam, çünkü başkasına yazılmış.

Eğer birinci şıkkı tercih ettiyseniz size ikinci bir soru daha soracağım:

Arkadaşınızın başka arkadaşına yazdığı özel mektubunu okuduktan sonra arkadaşınıza karşı ne hissettiniz?

a- Keşke okumasaydım, çok mahçup oldum ama ona itiraf edemem.

  b-Ona okuduğumu söyleyip, özür dilemeyi düşünüyorum.

  c-Okuduğumu nerden bilecek, hiç okumamış gibi davranırım.

Çok basit gibi görünen buradaki tavrınız sizin ahlaki anlamda nerede durduğunuzu gösterir. Aynı şeyin size yapılması halinde ve bunu öğrendiğinizde neler hissedeceğinizi düşünmenizi istiyorum.  

Bakkalsınız, farklı kalitede ürünü karıştırarak, kaliteli ürünün fiyatından sattınız. O kadar iyi yaptınız ki eksperler incelemedikçe anlaşılması ve yakalanmanız mümkün değil, bunu yapar mısınız?

İnşaatçısınız, ikinci kalite mal kullanıp, birinci kalite gibi görünsün diye dış yüzeylerine makyaj yaparak, birinci kalite ürünmüş gibi insanlara satar mısınız?

Siyasetçisiniz ve kazanmayı çok istiyorsunuz, sizi seçecek olanlara bir sürü vaatlerde bulundunuz. Vaatlerde bulunurken aslında yapmayı hiç düşünmediğiniz, programınızda olmayan vaatleri de sıralar mısınız?

Seçildiğinizde, vaatlerinizi yerine getiremediğinizde MAHÇUBİYET hisseder misiniz? Sadece kazanmak için verdiğiniz vaatlerle ilgili talepler geldiğinde, nasıl bir davranış sergilersiniz?

Ahlakın felsefi tanımının ötesinde Bireysel ahlakın aslında İKİYÜZÜ vardır; Biri herkesin sizde gördüğü bildiği ahlakınız, diğeri kimsenin bilmediği ama sizin bildiğinizdir. Kendisine yalan söylemeyen kişi, başkalarını kandırsa da kendisini kandıramaz. Toplumsal olarak şikayet ettiğimiz AHLAK YOKSUNLUĞU, kendine yalan söylemekle, kendini kandırmakla başlar.  

İnsan varlığından haberi olmadığı birşeyin yokluğunu da fark edemez. O yüzden önce kendimize soralım: NE KADAR AHLAKLIYIZ? 

Yazımı bugünde hala anlamını kaybetmemiş olan, 1600’lü yıllarda yaşamış Evliya Çelebi’den bir alıntıyla bitirmek istiyorum: Evliya Çelebi, “Her şeyden önce o, ilmiye sınıfı üzerinde özellikle durmuş ve buralardaki aksamaları tespit etmeye çalışmıştır. Çünkü ona göre diğer tüm ahlaki ve siyasi bozulmaların temelinde ilmiye sınıfının bozulması yatmaktadır. Ona göre, önceleri sırf ilmi gayelerle, ehil kişiler tarafından yürütülen ilim faaliyetleri, daha sonraları geçim derdi ve prestij elde etme gibi gayelerle ehil olmayan kimseler tarafından yürütülmeye de başlanmıştır. İlim adamlarının seçimi ve atanmasında da bazı liyakatsizlikler yapılmış, kalite gözetilmeden hoca ve öğrenci sayıları haddinden fazla arttırılmış ve bunun neticesinde de eğitim kalitesi oldukça düşmüştür. Bunun önüne geçmek için ise, devletin ilk zamanlarındaki ilim anlayışına geri dönülmeli ve liyakat ve kaliteden ödün verilmemelidir.” demiştir. Ne dersiniz, bugünde geçerli değil mi?

 

Not : Tırnak içindeki yazılar Hasan Ocak’ın dergipark.org.tr’deki yazısından alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇINAR CADDESİ'NİN YENİ MEKANI "FINDIK CAFE" ADI GİBİ SEVİMLİ VE ŞIK

Çınar Caddesi'nde yeni açılan "Fındık Cafe" şirin mi şirin görüntüsüyle, s evecen, g üler yüzlü g enç sahipleriyle insanı adeta içine çekiyor. Bizler dilsiz canlılara merhamet etmeyen, nobran işletme sahiplerinin işlettiği mekanlara gitmek zorunda kaldığımızda kendimizi diken üstünde oturmuş gibi hissediyoruz. Çünkü dilsiz bir canlıya merhameti olmayan insanın gözünde siz sadece para getiren bir müşterisiniz. Fındık Cafe gibi sevgi dolu mekanlar da ise sıcak, samimi ve de o insancıl ha va ile içti ğimiz çay ballı, kahve hatırlı oluyor. Pozitif duygularla dolu, huzur buluyoruz bu mek anlarda. Akçakoca'da fırtınadan birçok yerin dağıldığı gece Fındık Cafe kendisine sığınan bir cana kucak açtı. Sahipleri tarafından terk edilmiş veya ilgilenilmeyen köpek doğurmak üzereydi. Fındık Cafe sayesinde yavruları hayatta kaldı. Yüreği güzel işletme sahiplerinin elinden çay içmek kadar güzel birşey yok. Kahvaltı yapmak isterseniz, telefon ile rezervasyon yaptırab...

ÜMRAN ÇÖPLÜĞÜ'NÜN DOĞAL PARKA DÖNÜŞÜMÜ İÇİN PROJE ORTAKLARI ARIYORUZ!

BELEDİYE ÇÖPLÜK ALANINI BİZE VERSİN, ÜNİVERSİTE VE  DERNEKLERLE  ORTAK   PROJE YAPALIM...  (AŞAĞIDA HAZIRLADIĞIMIZ TASLAĞI PAYLAŞIYORUZ.  BU KONUDA DESTEK VERMEYE HAZIR KİŞİ VE  KURUMLARLA GÖRÜŞMEYE VE İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ.  ÜMRAN BORU ÇÖPLÜĞÜ BİRKAÇ PARÇAYA AYRILARAK; 1-) BOTANİK BAHÇESİ VEYA HOBİ BAHÇELERİ : AĞAÇLANDIRMA İLE BİRLİKTE, KARADENİZİN ÇOK ÖZEL BİTKİLERİNİN HARMANLANDIĞI BİR BÖLÜM.: Botanik bahçesinde %80 engelli çalışanlar olmalı. ( Düzce Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile birlikte) 2-) YÜRÜYÜŞ VE SPOR ALANLARI : Bisiklet yolları, engelli sporlarının yapılabileceği bölümler, yürüyüş yolları, denize doğru gençler için tırmanma bölümleri, paten ve su kayağı bölümleri engelliler ve yaşlılar için asansör, su kayağı… VE PARKIN DENİZLE BULUŞTURULMASI. 3-) HAVYAN SEVGİSİ EĞİTİM PARKI : Nuh’un gemisi konseptine uygun olarak, bilinen en eski canlı türünden, günümüze ulaşan, ulaşamayan canlıların bilgi...

Ağustos Böceği ile Katamaran

MÖ 6. yüzyılda yaşamış, eski Yunan masalcısı Ezop’un   masal kahramanları hayvanlarmış... Bu masallardan Ağustos Böceği ile Karınca’nın masalını bilmeyen yoktur. Masal, eğlenmeyi çok seven Ağustos Böceği ’nin bütün bir yaz şarkı söyleyip, eğlenirken, tam tersini yapan Karınca ’nın bütün yaz çalışarak, kış için erzak deposunu doldurduğunu anlatır. Ve acımasız kış gelir, Ağustos böceği bütün yaz eğlenmekten ambarına yiyecek koymaya zaman bulamamıştır. Çaresiz aç kalınca komşusu Karınca’nın kapısını çalar. Karınca’nın cevabı kıştan daha acımasızdır; “Madem bütün yaz saz çaldın, oynadın, şimdide oyna öyleyse” der ve kapıyı Ağustos Böceğinin yüzüne kapatır... Bu masalı çocukluğumdan beri çok acımasız bulmuşumdur; Ağustos Böceği’nin bütün yaz sıcaktan, çalışmaktan yorulmuş karıncalara ve diğerlerine şarkılar söyleyerek, neşe katarak hayatlarını kolaylaştırdığını düşündüğüm için acımasız bulmuşumdur. Eğer arkadaş olmayı başarsalardı; Çalışmaktan başka amacı olmayan Karınca ile e...