Ana içeriğe atla

BİR KENTE AİT OLMAK (2)

“IHLAMUR MEYDANI”

Çocukluğumdan
iki imge kalmış aklımda
Akçakoca meydanından,
Yaşlı “Roma dondurmacısı”ndan satın aldığım
Kaymaklı dondurmanın tadı,
Bir de kokusu Ihlamurların…

Kentlerin meydanları, o kentte yaşayan insanların ruhunun aynasıdır. Kent insanı, kendine o aynadan bakmadıkça, o kentte yaşadığının ve sosyal sorumlulukları olduğunun farkına da varmaz.Anadolu’da tarihi yerleri ( ören yerleri) gezerken nüfusun kalabalık olmadığı bölgelerde bile agora meydanının olduğunu görürüz. Antik Yunan’da, Roma’da,Anadolu’da yerleşik olmanın en belirgin ölçüsü olan bu meydanlar; İnsanlığın sosyal değişim tarihi hakkında bizleri bilgilendirirken aynı zamanda dünya var oldukça yok olmamanın gizemli bilgisini de mütevazi bir şekilde bizlere sunmaktadır.

Meydanlar; kentsel yerleşim yerlerini, kırsal olan yerleşim yerlerinden ayıran en önemli mekanlardır. Meydanlar, maddi, manevi kültürel alışverişleri kolaylaştıran ve ortak bir iletişim dilinin oluşturulmasına katkıda bulunurken, o kentin insanlarına ortak olabilecekleri tarihsel bellek kazandırır, bugün ile geçmiş zamanlar arasında köklü bir bağ kurulmasını sağlar. Kent meydanı eskidikçe (yıllandıkça), kurulan bu duygusal bağın kökleri, aidiyet duygusunu kent insanının“evinin bahçesi”nden kentin merkezine taşır.
Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi Akçakoca’nın da bir meydanı yoktur.
Yıllar önce, Atatürk Meydanı olarak bilinen, köşesinde eski postane binasının olduğu küçük bir meydan vardı.Küçük ve gösterişsiz olmasına rağmen resmi bayram törenlerine ev sahipliği yapardı. Lise çıkışı gençlerin çoğu o meydanda buluşur, orada ayaküstü muhabbetlerine takılır, dağılırlardı. Meydanı “özel” kılan ayırıcı bir özelliği olmamasına rağmen kentin “merkezi” olarak görülür,halk tarafından “meydan” olarak kabul edilirdi.Artık o meydan bile yok Akçakoca’da…
Çınar caddesinin ışıklandırıldığı dönemlerde bile meydan yok sayılmış, insanların sokaklarda olduğu saatlerde orada yaşayan esnaf karanlığa mahkum edilmiş… Oysa meydan küçük de olsa trafiğe kapatılarak, ışıklandırılarak Akçakoca’nın “Nevizade”si olabilirdi. Kent meydanı’nın revize edilmesi, eski binaların kamulaştırılması, alanın genişletilmesi, görsel sanatların yer aldığı mekanların yapılması Akçakoca’nın bütçesini kat kat aşacağından, bugün için maalesef “gelecek rüyamız” olmaya mahkumdur. Ama çok az bir rötuş ile meydanı bu haliyle yaşatmak mümkündür… Dev ıhlamur ağaçları insana inanılmaz ilham vermektedir. Ağaçların etrafında yapılacak bir düzenleme bile havuz ya da heykel dikmeden meydanı nadir meydanlar arasına sokacaktır. Akçakoca’nın diğer kentlerden farklı bir“Ihlamur Meydanı” neden olmasın?..



Orada sanat merkezi olmaması çok büyük eksiklik olsa da; Eski belediye binası önüne küçük bir açık hava sahnesi kurularak, yaz akşamları amatör müzik guruplarına, tiyatrolara imkan yaratılarak birkaç saat gösteri sunulabilir. Yıllar önce Taksim meydanında, yaz aylarında her Cuma akşamı saat 19:00’da kent orkestrası bir saat konser verirdi. İnsanlar o konseri dinlemek için Cuma akşamlarını iple çekerlerdi. Bu örnekten yola çıkarak; Akçakoca’da amatör müzik guruplarına ( Türk Sanat Müziği Korosu, Türk Halk Müziği Korosu v.s.) çalışmalarını sergileyecek mekan yaratmak Akçakoca halkına ve Akçakoca kentine çok şey kazandırabilir. Böylece,ışıklarla donatılmış Çınar caddesinde devinimsiz dolaşan insanlara yepyeni bir pencere açarak, o dolaşımı kültürle sanatla buluşturan bir meydan tasarlanabilir. Festivali altı gün değil on gün de yapsanız, sadece Festival ile bütün bir yazı dolduramazsınız. Festivalin maliyeti düşünüldüğünde üç günlük yoğun programla yetinip, tüm yaz sürecek etkinlere kaynak ayırmak daha doğru olacaktır.
Burada Akçakoca’ya bir meydan talebimi tekrarlarken, yazımı Oktay Rifat’ın bir şiiriyle bitirmek istiyorum. Çünkü o şiirde dünyanın en güzel meydanının;
Venedik’teki“San Marco Meydanının adı geçiyor:
“GÜVERCİN
San Marco meydanında dost olduğum güvercin
Bir alman misillemesinde
kurşuna dizilmediyse eğer
Venediğe gider
Ben kuşumu bulurum
Ben kuşumu bilirim
Milyon güvercin içinde.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇINAR CADDESİ'NİN YENİ MEKANI "FINDIK CAFE" ADI GİBİ SEVİMLİ VE ŞIK

Çınar Caddesi'nde yeni açılan "Fındık Cafe" şirin mi şirin görüntüsüyle, s evecen, g üler yüzlü g enç sahipleriyle insanı adeta içine çekiyor. Bizler dilsiz canlılara merhamet etmeyen, nobran işletme sahiplerinin işlettiği mekanlara gitmek zorunda kaldığımızda kendimizi diken üstünde oturmuş gibi hissediyoruz. Çünkü dilsiz bir canlıya merhameti olmayan insanın gözünde siz sadece para getiren bir müşterisiniz. Fındık Cafe gibi sevgi dolu mekanlar da ise sıcak, samimi ve de o insancıl ha va ile içti ğimiz çay ballı, kahve hatırlı oluyor. Pozitif duygularla dolu, huzur buluyoruz bu mek anlarda. Akçakoca'da fırtınadan birçok yerin dağıldığı gece Fındık Cafe kendisine sığınan bir cana kucak açtı. Sahipleri tarafından terk edilmiş veya ilgilenilmeyen köpek doğurmak üzereydi. Fındık Cafe sayesinde yavruları hayatta kaldı. Yüreği güzel işletme sahiplerinin elinden çay içmek kadar güzel birşey yok. Kahvaltı yapmak isterseniz, telefon ile rezervasyon yaptırab...

ÜMRAN ÇÖPLÜĞÜ'NÜN DOĞAL PARKA DÖNÜŞÜMÜ İÇİN PROJE ORTAKLARI ARIYORUZ!

BELEDİYE ÇÖPLÜK ALANINI BİZE VERSİN, ÜNİVERSİTE VE  DERNEKLERLE  ORTAK   PROJE YAPALIM...  (AŞAĞIDA HAZIRLADIĞIMIZ TASLAĞI PAYLAŞIYORUZ.  BU KONUDA DESTEK VERMEYE HAZIR KİŞİ VE  KURUMLARLA GÖRÜŞMEYE VE İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ.  ÜMRAN BORU ÇÖPLÜĞÜ BİRKAÇ PARÇAYA AYRILARAK; 1-) BOTANİK BAHÇESİ VEYA HOBİ BAHÇELERİ : AĞAÇLANDIRMA İLE BİRLİKTE, KARADENİZİN ÇOK ÖZEL BİTKİLERİNİN HARMANLANDIĞI BİR BÖLÜM.: Botanik bahçesinde %80 engelli çalışanlar olmalı. ( Düzce Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile birlikte) 2-) YÜRÜYÜŞ VE SPOR ALANLARI : Bisiklet yolları, engelli sporlarının yapılabileceği bölümler, yürüyüş yolları, denize doğru gençler için tırmanma bölümleri, paten ve su kayağı bölümleri engelliler ve yaşlılar için asansör, su kayağı… VE PARKIN DENİZLE BULUŞTURULMASI. 3-) HAVYAN SEVGİSİ EĞİTİM PARKI : Nuh’un gemisi konseptine uygun olarak, bilinen en eski canlı türünden, günümüze ulaşan, ulaşamayan canlıların bilgi...

Ağustos Böceği ile Katamaran

MÖ 6. yüzyılda yaşamış, eski Yunan masalcısı Ezop’un   masal kahramanları hayvanlarmış... Bu masallardan Ağustos Böceği ile Karınca’nın masalını bilmeyen yoktur. Masal, eğlenmeyi çok seven Ağustos Böceği ’nin bütün bir yaz şarkı söyleyip, eğlenirken, tam tersini yapan Karınca ’nın bütün yaz çalışarak, kış için erzak deposunu doldurduğunu anlatır. Ve acımasız kış gelir, Ağustos böceği bütün yaz eğlenmekten ambarına yiyecek koymaya zaman bulamamıştır. Çaresiz aç kalınca komşusu Karınca’nın kapısını çalar. Karınca’nın cevabı kıştan daha acımasızdır; “Madem bütün yaz saz çaldın, oynadın, şimdide oyna öyleyse” der ve kapıyı Ağustos Böceğinin yüzüne kapatır... Bu masalı çocukluğumdan beri çok acımasız bulmuşumdur; Ağustos Böceği’nin bütün yaz sıcaktan, çalışmaktan yorulmuş karıncalara ve diğerlerine şarkılar söyleyerek, neşe katarak hayatlarını kolaylaştırdığını düşündüğüm için acımasız bulmuşumdur. Eğer arkadaş olmayı başarsalardı; Çalışmaktan başka amacı olmayan Karınca ile e...